Eğitimde Fırsat Eşitsiziği
Fırsat eşitliği; tüm insanlara cins, dil, din, fiziksel özellikler, etnik köken farkı gözetmeksizin eğitim, sağlık, barınma, sosyal güvenlik hakları gibi alanlarda eşit şans tanımaktır. Bu kavramın ortaya çıkışı sanayi devrimiyle birlikte olmuştur. Ağır koşullar altında çalıştırılan, siyasi ve ekonomik hakları bulunmayan, çoğunluğu erkeklerden oluşan işçilere, daha ucuza çalıştırıldığı için kadın ve çocuk işçilerin de eklenmesiyle işçi sınıfı giderek bilinçlenmiştir. İş bırakma, grev yapma, sendikalaşma ile toplumun farklı sınıfları için fırsat eşitliği şansı doğmuştur.
Sanayi Devrimini takip eden Fransız İhtilali sonrası eşitlik, özgürlük ve adalet ilkelerinin yaygınlaşmasıyla devletçe desteklenen ücretsiz eğitim hakkı ile babası işçi sınıfına dahil olan çocuklar işçi olmak zorunda kalmamış, daha yüksek toplumsal konumlarda bulunabilmiştir. Tüm bu süreçler kişilerin kökenlerine ve ya cinsiyetlerine bakılmaksızın eşit imkanlar dahilinde eğitim alabilmesini tanımlayan eğitimde fırsat eşitliği kavramını doğurmuştur.
İçerisinde eğitimde fırsat eşitliği ilkelerini barındıran İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi birçok devlet tarafından kabul edilmiştir.
Coğrafî Etmenler
Eğitim ve eğitim hizmetlerinin şekillenmesinde coğrafi bölge ve etmenlerin rolü oldukça büyüktür. Bu durumun kırsal kesimde, özellikle de sosyo-ekonomik bakımdan gelişememiş yörelerde daha da belirgin olduğu görülmektedir. Coğrafi şartlar bölgenin doğal ve beşeri faktörleri tarafından belirlenmekte olup yeryüzü şekilleri, iklim ve bitki örtüsü doğal faktörleri; nüfus ve yerleşme ise beşeri faktörleri oluşturmaktadır. Nüfus, buna bağlı yerleşim alanları ve bu yerlerin nitelikleri o bölgelere okul yapılması ve öğretmen atanması noktasında oldukça önem arz etmektedir. Yerleşim alanının büyüklüğüne bağlı olarak atanan öğretmen ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı nedeniyle özellikle ülkemizin doğu bölgelerinde veya merkezden uzak ilçelerde bir sınıfta 50 ila 60 öğrenci öğrenim görmektedir. Aynı zamanda bu kadar öğrenciye eşit ve yeteri kadar eğitim verilemediğinden de eşitsizlik oluşabilmektedir. Aynı şekilde bu bölgelere inşa edilen okullarda yeteri kadar derslik, laboratuvar, kütüphane, yemekhane, bilişim dersliği, spor salonu ya bulunmaması ya da özellikle laboratuvar, bilişim dersliği, spor salonu ve kütüphanede yeterince ekipman bulunmaması da bir diğer önemli husus olarak tespit edilmiştir. Yine coğrafî etmenlerden kaynaklı merkezdeki okullara ulaşım da zor olabilmekte, özellikle kış aylarında ağır kış şartları ve kapanan yollardan okullara ulaşmak neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Bu durum da öğrencilerin derslerinden geri kalmalarına sebep olmaktadır.
Sosyo-ekonomik Etmenler
Eğitimde fırsat eşitsizliğinin bir diğer etkeni olarak ailenin sosyo-ekonomik durumu karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de sosyo-ekonomik faktörler bölgesel olarak derin farklılıklar içermektedir. Doğudan batıya doğru gidildikçe eğitimde sosyo-ekonomik temelli fırsat eşitsizliğinin arttığı gözlemlenmiştir. Genellikle kırsal kesimlerde ikamet eden yoksul, mülteci çocukların okula kayıt süreleri uzamakta ve eğitime devam edebilme süreleri ise çoğunlukla ekonomik sebeplerden ötürü azalmaktadır. Ayrıca özellikle ortaöğretim seviyesindeyken çalışan çocukların yaşıtlarına kıyasla okul terki ihtimalinin daha yüksek olduğu görülmüştür. 2021 Eğitim İzleme Raporu kapsamında zorunlu eğitim alma yaşlarında olmalarına rağmen çocukların 13 yaşından itibaren artarak eğitim dışına çıktıklarını belirtiyor. 14 yaşındaki çocukların %3,6 ’sının, 17 yaşındaki çocukların ise %15,5’inin okula kayıtlı olmadığı saptanmıştır.
Örneğin, İstanbul Kadıköy’de kâğıt toplayıcılığı yapan 18 yaşındaki genç, Diyarbakır’da lise son sınıftayken okulunu bırakıp İstanbul’a geliyor. Dokuz kişilik ailesi olan gencimiz; ailesinin borçları olduğundan okula dönemeyeceğini, karşısına çıkan her işi yapacağını belirtmiştir. Özellikle pandeminin etkisiyle ilkokul düzeyinde okullaşma oranının 2020-2021 eğitim öğretim yıllarında önceki eğitim öğretim yılına kıyasla 0,4 düşüşle %93,2’e gerilediği gözlemlenmiştir. Bu yüzdeliğin ortaokul kademesinde yine aynı yıllar baz alındığında net okullaşma oranının %95,9’dan %88,9’a gerilediği raporlanmıştır. Bu durumun ailenin sosyo-ekonomik durumu, çocuk işçiliği ile yakından ilişkili olduğu belirtilmiştir.
Yüksek gelir düzeyine sahip ebeveynler çocuklarının gelişimlerine sosyo-ekonomik anlamda daha fazla katkı sağlayabilmektedir. Böylece çocuğun yararına olan çeşitli akademik ve sosyal yetenek konusunda çocuklara çeşitli imkanlar sunmaktadırlar. Düşük gelir seviyesine sahip ailelerde ise durum tam tersidir. Varlıklı ve eğitimli aile ortamında yetişen çocuklar daha rahat bir gelişme evresi geçirirken, gelir düzeyi düşük aile ortamından gelen çocuklar ailenin gelir şartlarına bağlı olarak gelişim göstermektedir. Ailenin gelir ve eğitim düzeyinin çocukların öğrenme çıktılarını etkilediği görülmüştür. Buna ek olarak akademik başarısızlığı olan çocukların ailelerinin sosyo-ekonomik durumunun düşük olma ihtimalinin yüksek olduğu eklenmiştir. Eğitimde devamlılık gösteren öğrencilerin yetişkinlik dönemlerinde refahının daha yüksek olma ihtimalinin arttığı gözlemlenmiştir.
Kaynaştırma Eğitimi ve Özel Eğitim Uygulamaları
Türkiye’de eğitimde fırsat eşitsizliğinin bir diğer nedeni ise özel gereksinimli öğrencilere yönelik destekleyici olmayan bakış açıları ve yetersiz uygulamalardır. Ülkemizde özel gereksinimli bireyler, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Rehberlik Araştırma Merkezlerinde yapılan değerlendirmelere bağlı olarak hem devlet hem de özel okullarda tipik gelişim gösteren akran grupları ile aynı okul içerisinde özel sınıflarda veya aynı sınıf içerisinde kaynaştırma eğitimi alabilmektedirler. Yıllar içerisinde özel gereksinimli birey sayıları artsa da bu konuda yaşanan sorunlar yıkıcı bir şekilde devamlılık gösteriyor. Bu alanda da toplumsal cinsiyet eşitsizliği hâkimdir. 2019-2020 yılı Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de özel eğitimden faydalanan çocukların toplamda 425 bin 774 olduğu belirtilmiş fakat bu çocukların 269 bin 897’sinin oğlan, 155 bin 877’sin kız olduğu eklenmiştir. Örneğin, Serebral palsiye sahip 4. Sınıf öğrencisi fiziksel engeli ve konuşma güçlüğü sebebiyle okullardan sınıf ortamını bozacak, onlara özel farklı okullar var, asla böyle birini sınıfıma kabul edemem gibi sözlerle geri çevrildi. Ancak başka bir öğretmenin “Kimse almazsa ben sınıfıma alırım.” sözüyle başka bir sınıfa alındı. Velisinin anlatımına göre ön yargılı tavırlarla karşılaşmasa da eşitleyici bir tavırla da karşılaşmamış. Liseden mezun olan otizmli E.S. 8.sınıfa kadar kaynaştırma eğitimi aldığı okulda öğrenciler ve veliler tarafından dışlanmış ve okul yönetimi tarafından sınav senesinde “Bu sene TEOG var. Çocukların aklı dağılıyor, sınıf düzeni bozuluyor. Okula getirmeyin” uyarılarına maruz kalmıştır. Velisi E.S.nin etkili ve nitelikli bir eğitim alamadığından, eğitim alma hakkına ulaşma konusunda ısrarcı bir tutum izlemeseler ilkokuldan sonra çoktan vazgeçmiş olacaklarından ve bundan sonraki eğitim kademelerine ulaşmanın zorluğundan bahsetmiştir.
Covid-19 Salgını
Son olarak 190’dan fazla ülkede, neredeyse tüm öğrencileri etkileyen, günümüze kadarki süreçte büyük eğitim kesintisine yol açan COVID-19 salgını örgün eğitim, okul öncesi eğitim, ilk ve orta eğitim, yükseköğretim de dahil olmak üzere tüm öğrenciler ve öğretmenler üzerinde evrensel bir etkiye sahip oldu. Bu durum ile beraber pandemi sürecinde eğitimde teknoloji kullanımı da elbette ki arttı. Eğitimin ve teknolojinin öneminin artmasıyla birlikte salgın, ailelerin veya öğrencinin kendisinin sosyo-ekonomik düzeyine göre bu bilgi ve teknolojiye ulaşabilenler ve ulaşamayanlar olarak ayrılmasına neden oldu. Pandemi döneminde ilk ve orta öğretimde EBA TV, üniversitelerde ise çeşitli internet uygulamaları kullanılmaya başlandı.
Uzaktan eğitimde öğretmen-öğrenci etkileşiminin olmadığı, öğrencinin tepkilerinin izlenmesinin ve dönüt sağlanmasının mümkün olmadığı veya az olduğu, bireysel farklılıklar da dikkate alındığında, özellikle akademik başarısı düşük, kendi kendine öğrenme becerileri zayıf, öz düzenleme becerileri ve bilişsel farkındalık düzeyleri görece düşük öğrencilerin öğrenmesinin eksik kaldığı söylenebilir. Kısacası pandemi dönemi uzaktan eğitim uygulamaları zaten makas aralığı açık olan öğrenmede fırsat eşitsizliğini giderek artırdı. Ailenin ekonomik düzeyine bağlı olarak ev ortamında ders dinleyebileceği, çevrimiçi derse girebileceği bir dijital envanterinin olup olmaması, internet bağlantısının iyi olup olmaması -ki köylerinde tepelere çıkıp ders dinlemek zorunda kalan öğrenciler oldu- ve ders dinlemeye uygun bir ortamın sağlanıp sağlanamaması hususu da pandeminin öğrencilerin eğitim hayatlarına olumsuz etkilerindendir.