Erken Çocukluk Eğitimi Nedir, Neden Önemlidir?

Erken çocukluk dönemi tıpkı ergenlik, yetişkinlik gibi bir gelişim dönemidir ve insan yaşamının ilk sekiz yılını kapsar. Erken çocukluk eğitimi ise bu gelişim dönemini kapsayan ve çocukların sonraki yaşamlarında önemli rol oynayan bedensel, psikomotor, sosyal ve duygusal, zihinsel ve dil gelişimlerinin büyük ölçüde şekillendiği, ailelerde ve kurumlarda verilen resmi veya gayri resmi eğitim sürecidir. Okul öncesi eğitim de bir erken çocukluk eğitimi olmakla birlikte asıl işlevi temel eğitime başlayacak çocukların hazır bulunma durumlarını geliştirmeye yönelik kurum içinde verilen eğitimlerdir. Ülkemizde ‘On Birinci Kalkınma Planı’nda belirtildiği şekilde, 2023 yılında 5 yaş için okul öncesi eğitim zorunlu olmuş, Resmi Gazete ’de de yayınlanmıştır. Bu kararın alınmasında AÇEV gibi sivil toplum kuruluşlarının, benim de ekibinde yer aldığım Kule Gelişim Akademisi gibi TÜBİTAK projelerinin, üniversitelerin okul öncesi eğitimi alanında yaptığı bilimsel araştırmaların, PISA (Uluslararası Öğrenci Ölçme Değerlendirme Programı)’nın istatiksel verilerinin öncelikli olarak etkili olduğu söylenebilir.

Erken Çocukluk Eğitimi

Okul öncesi eğitimin 5 yaş için zorunlu olması, bu eğitim politikasını takip edecek ve, geliştirecek politikaların başlangıcı olarak ümit verici olsa da uzmanların en çok ulaşmak istediği yaş aralığı 0-3 yaştır. Erken çocukluk döneminde birey dünyayı ve kendisini keşfeder, diğer insanlardan farklı olduğunu ayırt eder, gelecekte insanlarla ilişkisini ve insanlara yaklaşımını etkileyecek olan ilk bağlarını bakım vereni/verenleriyle kurar, bakım vereni/verenleri kendisine nasıl bakıyor ve davranıyorsa gelecekte kendine öyle bakacak, öyle davranacaktır. Uzmanların bunlar ve bunlara benzer birçok sebepten erken çocukluk eğitimini yaygınlaştırmak istediği yaş aralığı 0-3 yaştır.

Bebek, doğduğu andan itibaren uyaranlara duyarlı olur: Bakmayı en sevdiği yüz bakım vereninin yüzüdür; onun çıkardığı seslere ve gülümsemelerine karşılık vermeyi çok sever. Uyaranlar arttıkça bebeğin sosyal-duygusal, bilişsel, fiziksel ve dil gelişimi hızlanır. 5 yaşından önce beyinde bir saniyede 700-1000 arası nöron bağlantısı kurulduğunu, 3 yaşında bir yetişkinden 2 kat fazla nöron bağlantısına sahip olunduğunu düşündüğümüzde nitelikli erken çocukluk eğitiminin bireyin geleceğinde nasıl bir fark yaratacağını öngörebiliriz.

Nitelikli erken çocukluk eğitimi, bireye rehberlik etme ve ihtiyaçlarına cevap vermenin dışında ihmal ve istismar edilmiş çocuğun ruh sağlığını iyileştirebilir. Çocukluktaki stres faktörlerinin artmasına bağlı gelişen yetişkinlikte kalp hastalığına yakalanma riskinin artması, aşırı ihmalden beyin gelişiminin olumsuz etkilenmesi ve temporal lobun küçük kalması gibi uzun dönemli araştırmalar sonucu elde edilen bulgular çocukluğun karanlık yanını yüzümüze çarpmaktadır. Erken çocukluk eğitiminin belki de en mucizevi yanı, bu karanlığa bir ışık yakma fırsatını verebilmesindedir.

Bu metafordan devam edersek, erken çocukluk eğitiminin ışık yaktığı bir diğer karanlık, sosyal adaletsizliktir. Bireyin doğduğu ortamı, yaşayacağı standartları seçememesinin onun geleceğine mal olmasını engelleyerek bir ışık yakar nitelikli bakım vereni. Bunu istatistiklerle açıklamak gerekirse; araştırmalar 17 yaşına kadar olan zihinsel gelişmenin yüzde 50’sinin 4 yaşına kadar, yüzde 30’unun ise 4-8 yaş arasında oluştuğunu; 18 yaşına kadar gösterilen okul başarısının yüzde 33’ünün ise 0-6 yaş arasında alınan eğitime bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda parasız eğitimin dikey sosyal hareketlilik üzerinde çok etkili olduğunu biliyoruz. Erken çocukluk eğitimini yaygınlaştırmak, ulaşımını kolaylaştırmak edinilmesi ve uygulamasında gecikilmemesi gereken amaçlardır.

Nitelikli erken çocukluk eğitiminin bireyin gelişimine ve geleceğine ne kadar etkili olduğu konusuna çok vurgu yaptım. Değinilmesi gereken daha çok nokta olduğunuzu da bilmenizi isterim. Yazının bu kısmında erken çocukluk eğitimini bir de çocuk bakım hizmetleri başlığı altında değerlendirmek, toplumsal cinsiyet üzerine yorumlamak ve biraz da toplumsal faydalarından bahsetmek istiyorum.

Ücretsiz bakım emeği günlük işleri ve her türlü psikolojik ve sosyolojik, fiziksel ve duygusal desteği kapsayan emektir. Türkiye’de TÜİK 2016 verilerine göre ev içinde ücretsiz bakım emeğinin yüzde 90’ı kadınlar tarafından üstlenilmektedir. Yine TÜİK 2016 verilerine göre çocuk bakımından da yüzde 97 oranında kadınlar sorumlu tutulmaktadır. Bu toplumsal cinsiyet rolleri kadının çalışıp çalışmamasını, çalışıyorsa çalıştığı işin niteliğini, sosyal hayatlarını ve boş vakitlerini nasıl değerlendirdiklerini belirleyen kilit unsurdur. Annenin çalışma yaşamı ile çocuk bakım emeğinin dengelenmesinde devletlerin benimsemiş olduğu sosyal politikalar belirleyici rol oynamaktadır. Örneğin, tam zamanlı kadın çalışma oranının çok yüksek olduğu Danimarka’da 1960’lı yıllardan itibaren çocuk bakımı devlet tarafından kurulan çocuk bakımevlerinde yüksek kalitede ücretsiz olarak sağlanmaktadır. Çocuk bakım hizmetlerinin ulaşılabilir, nitelikli, düşük maliyetli sağlandığı ülkelerde kadın istihdam oranının arttığı ve buna bağlı olarak ekonomik büyümenin ve kalkınmanın sağlandığı görülür. Nitelikli çocuk bakım hizmetleri görüldüğü üzere toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama noktasında da çok önemlidir.

Umuyorum ki alanın uzmanları, bilinçli ebeveynler, öğretmenler ve politika yapıcılar sayesinde erken çocukluk eğitiminin önemi anlaşılacak, çocuklar gelişimlerinin en hızlı gerçekleştiği dönemlerinde desteklenecek, hakları korunacaktır.

Bu yazıyı Nihan Kaya’nın ‘İyi Aile Yoktur’ adlı kitabında geçen sevdiğim bir cümleyle bitirmek istiyorum: “Size ne öğretilmiş olursa olsun, artık kendi yaşamımızdan ve duygu durumunuzdan tamamen kendinizin mesul olduğunu, büyümekle birlikte her açıdan kendi kendine yeten bir varlık haline geldiğinizi, artık kimsenin sevgisine ve onayına ihtiyacınız olmadığını kendinize sürekli hatırlatabilirsiniz.”